Dhl Express Taşıma Ayıp Ve Saçmalığı...

Uğur Bey dostum,
Hatırlarsanız ; başka bir başlıkta size Yavuz Tanyeli'nin ( her ne kadar uzun zamandır görüşemesek de ) benim çok eski bir dostum olduğunu belirtmiştim.

Ben Yavuz'u kardeşi Serdar Tanyeli ( ki kendisi şu anda Türkiye'nin önde gelen reklam fotoğrafı sanatçılarından birisidir) vasıtası ile tanımıştım. Serdar benim üniversiteden sınıf arkadaşımdır.

Serdar'ın o zamanlar Anadoluhisarı'nda 3 katlı bir öğrenci bekar evi vardı. Evde Muzaffer Özdemir ile birlikte kalırlardı. Muzaffer (Muzo ) o zamanlar İTÜ'de okuyan bir öğrenci idi. ( Muzaffer biliyorsunuz Nuri Bilge Ceylan'ın ; Uzak , Mayıs Sıkıntısı ve Kasaba filimlerinde oyunculuk yapmıştır. 2012'de ise kendi filmini çekmiştir.) O evde ; özellikle soğuk kış gecelerinde, odun ile yanan ve kıpkırmızı olan sac sobanın başında , üçümüzün sinema ve fotoğraf sanatı üzerine yaptığı uzun sohbetleri hiç bir zaman unutamam.

İşte bahsettiğim bu evin salonunun duvarında iki adet orijinal yağlı boya tablo asılı idi. Biri Yavuz'un 40x50 ebatlarında tablosu , diğeri ise Yavuz'un/Serdar'ın dayıları olan rahmetli Orhan Peker'in Paris'te de sergilenmiş bulunan daha büyükçe bir tablosu. Her iki tablo da çok güzel tablolar idi.

Ben bu eve gidip geldikçe ; her nedense büyük usta Orhan Peker'in değil hep Yavuz'un tablosuna gözüm takılırdı. Gel zaman git zaman ; bir gün dayanamadım ve Yavuz'a , " Bu tabloyu bana sat " dedim. Yanılmıyorsam sene 1976 veya 1977 idi ve Yavuz bana o tabloyu 500 liraya satmıştı. Ben hiç pazarlık dahi etmemiştim. Esasında o gün için iyi para idi. Hatta hiç unutmam ona şunu söylemiştim :
"Bak kardeşim , ben her ne kadar bu tabloyu satın almış olsam da, bu tablo sonuçta senindir. Çünkü onu sen yarattın. Esas sahibi sensin ve yıllar sonra da olsa istediğin zaman bedelsiz olarak benden bu tabloyu geri alabilirsin "

Bu tablo Yavuz'un ressamlık hayatında sattığı ilk tablodur ve o günden beri benim evimde asılı durumdadır. Ama maalesef Yavuz'un imzası tabloda bulunmuyor.

Şimdi bu nostaljiyi yaptıktan sonra ; sizin 25x50'lik resimlerinize 500.-TL civarında bedel biçmeniz , bana günümüz koşullarında biraz az geldi açıkçası.
 
Son düzenleme:
Uğur Bey dostum,
Hatırlarsanız ; başka bir başlıkta size Yavuz Tanyeli'nin ( her ne kadar uzun zamandır görüşemesek de ) benim çok eski bir dostum olduğunu belirtmiştim.

Ben Yavuz'u kardeşi Serdar Tanyeli ( ki kendisi şu anda Türkiye'nin önde gelen reklam fotoğrafı sanatçılarından birisidir) vasıtası ile tanımıştım. Serdar benim üniversiteden sınıf arkadaşımdır.

Serdar'ın o zamanlar Anadoluhisarı'nda 3 katlı bir öğrenci bekar evi vardı. Evde Muzaffer Özdemir ile birlikte kalırlardı. Muzaffer (Muzo ) o zamanlar İTÜ'de okuyan bir öğrenci idi. ( Muzaffer biliyorsunuz Nuri Bilge Ceylan'ın ; Uzak , Mayıs Sıkıntısı ve Kasaba filimlerinde oyunculuk yapmıştır. 2012'de ise kendi filmini çekmiştir.) O evde ; özellikle soğuk kış gecelerinde, odun ile yanan ve kıpkırmızı olan sac sobanın başında , üçümüzün sinema ve fotoğraf sanatı üzerine yaptığı uzun sohbetleri hiç bir zaman unutamam.

İşte bahsettiğim bu evin salonunun duvarında iki adet orijinal yağlı boya tablo asılı idi. Biri Yavuz'un 40x50 ebatlarında tablosu , diğeri ise Yavuz'un/Serdar'ın dayıları olan rahmetli Orhan Peker'in Paris'te de sergilenmiş bulunan daha büyükçe bir tablosu. Her iki tablo da çok güzel tablolar idi.

Ben bu eve gidip geldikçe ; her nedense büyük usta Orhan Peker'in değil hep Yavuz'un tablosuna gözüm takılırdı. Gel zaman git zaman ; bir gün dayanamadım ve Yavuz'a , " Bu tabloyu bana sat " dedim. Yanılmıyorsam sene 1976 ve 1977 idi ve Yavuz bana o tabloyu 500 liraya satmıştı. Ben hiç pazarlık dahi etmemiştim. Esasında o gün için iyi para idi. Hatta hiç unutmam ona şunu söylemiştim :
"Bak kardeşim , ben her ne kadar bu tabloyu satın almış olsam da, bu tablo sonuçta senindir. Çünkü onu sen yarattın. Esas sahibi sensin ve yıllar sonra da olsa istediğin zaman bedelsiz olarak benden bu tabloyu geri alabilirsin "

Bu tablo Yavuz'un ressamlık hayatında sattığı ilk tablodur ve o günden beri benim evimde asılı durumdadır. Ama maalesef Yavuz'un imzası tabloda bulunmuyor.

Şimdi bu nostaljiyi yaptıktan sonra ; sizin 25x50'lik resimlerinize 500.-TL civarında bedel biçmeniz , bana günümüz koşullarında biraz az geldi açıkçası.
Hatırlıyorum sevgili dostum konuşmuştuk...:)
Söylediklerinize katılıyorum tamamiyle, resim sizin gösterdiğiniz ilgiyle güçlenir, ve gönlünüzdeki yansımayla değerlenir.
Bu açıdan bakıldığında, resmin sanatsal yeterliliği ne olursa olsun, sizin içinde kendinizi bulduğunuz resim güzeldir... Öyle ki aradan yıllar geçse bile o resimde yeni bir şeyler keşfeder, mutlu olursunuz.
Yoksa Orhan Peker çok müstesna ve yeri doldurulamayan sanatçılardan olup nenim usam Orhan Taylan'ı da etkilemiş bir sanatçıdır.
Türk ressamlar içinde beni en çok etkileyenler -tabii ki Orhan Taylan dışında-(Çallı,Onat,Şeker Ahmet Paşa gibi klasikler dışında) benzersiz biçemiyle Abidin Elderoğlu ve hayal gücü ve evrensel tasarım kapasitesiyle AHmet Güneştekin'di.
Orhan Taylan füzeni öyle kullanırdı ki canlı modelle çalışırken füzeni kağıdı bırakıp şiir yazmıştım üzerine :

upload_2016-11-17_21-31-52.png
 
Son düzenleme:
Uğur Bey dostum,
Hatırlarsanız ; başka bir başlıkta size Yavuz Tanyeli'nin ( her ne kadar uzun zamandır görüşemesek de ) benim çok eski bir dostum olduğunu belirtmiştim.

Ben Yavuz'u kardeşi Serdar Tanyeli ( ki kendisi şu anda Türkiye'nin önde gelen reklam fotoğrafı sanatçılarından birisidir) vasıtası ile tanımıştım. Serdar benim üniversiteden sınıf arkadaşımdır.

Serdar'ın o zamanlar Anadoluhisarı'nda 3 katlı bir öğrenci bekar evi vardı. Evde Muzaffer Özdemir ile birlikte kalırlardı. Muzaffer (Muzo ) o zamanlar İTÜ'de okuyan bir öğrenci idi. ( Muzaffer biliyorsunuz Nuri Bilge Ceylan'ın ; Uzak , Mayıs Sıkıntısı ve Kasaba filimlerinde oyunculuk yapmıştır. 2012'de ise kendi filmini çekmiştir.) O evde ; özellikle soğuk kış gecelerinde, odun ile yanan ve kıpkırmızı olan sac sobanın başında , üçümüzün sinema ve fotoğraf sanatı üzerine yaptığı uzun sohbetleri hiç bir zaman unutamam.

İşte bahsettiğim bu evin salonunun duvarında iki adet orijinal yağlı boya tablo asılı idi. Biri Yavuz'un 40x50 ebatlarında tablosu , diğeri ise Yavuz'un/Serdar'ın dayıları olan rahmetli Orhan Peker'in Paris'te de sergilenmiş bulunan daha büyükçe bir tablosu. Her iki tablo da çok güzel tablolar idi.

Ben bu eve gidip geldikçe ; her nedense büyük usta Orhan Peker'in değil hep Yavuz'un tablosuna gözüm takılırdı. Gel zaman git zaman ; bir gün dayanamadım ve Yavuz'a , " Bu tabloyu bana sat " dedim. Yanılmıyorsam sene 1976 ve 1977 idi ve Yavuz bana o tabloyu 500 liraya satmıştı. Ben hiç pazarlık dahi etmemiştim. Esasında o gün için iyi para idi. Hatta hiç unutmam ona şunu söylemiştim :
"Bak kardeşim , ben her ne kadar bu tabloyu satın almış olsam da, bu tablo sonuçta senindir. Çünkü onu sen yarattın. Esas sahibi sensin ve yıllar sonra da olsa istediğin zaman bedelsiz olarak benden bu tabloyu geri alabilirsin "

Bu tablo Yavuz'un ressamlık hayatında sattığı ilk tablodur ve o günden beri benim evimde asılı durumdadır. Ama maalesef Yavuz'un imzası tabloda bulunmuyor.

Şimdi bu nostaljiyi yaptıktan sonra ; sizin 25x50'lik resimlerinize 500.-TL civarında bedel biçmeniz , bana günümüz koşullarında biraz az geldi açıkçası.
Aslında zaten resim - bizler pek tablo demeyiz kendilerine:)- zaten ressama aittir. Orada, bir satış dahi söz konusu değildir. Çünkü ressam çocuğunu satmaz aslında, onu bulundurma hakkının karşılığıdır ödenen bedel... Kanunlar da böyle der zaten... Bir ressam, resmini saçma olmamak kaydıyla bir mazeret göstererek sergilemek amaçlı satın aldığını düşünen kişiden talep edebilir ve alır da (geri vermek koşuluyla)... Sanırım yarattığı yapıtı kötü koşullarda saklanıyorsa mahkemeye bile başvurabilme hakkına sahiptır. Çünkü o artık ressamın değil toplumun ortak kültürüne ait bir ortak dil ve geçmişi simgeleyen bir "şey"dir.

Azizim gelelim rakamlara...
Allah selamet versin ustam Orhan Taylan hep : "Yahu Uğur, biz m2 hesabı boyuyoruz işte!" der gülüşürdük sofrada şarap içerken...
Belki de gençlik yıllarında mutevazı sofrasında sürekli makarna ve şaraba talim eden, zor bela 2 aile bir evde yaşayan o koskoca Mithat paşanın torunu olan bu yetenekli ve özel adamın hayata karşı serzenişini içeriyordu bu sözler, kim bilir...
Evet ben de m2 hesabı boyuyorum ama tek ki benim naçizane sanatım boş duvarlarda bir fark yaratsın diye küçük boyutlu resimlerimi "daha küçük" rakamlarla emanet ediyorum gerçek sanatseverlere...
Yani kısaca : Küçük resimler sanatseverlere ; büyük resimler parası olan sanatseverlere diyorum.:)
 
Son düzenleme:
Sevgili @Mehmet B. Uzunosmanoğlu, bugün çocuğu verdik duyguya bağladım biraz, kusura bakmayın...
Yukarıdaki şiirde 3. mısrayı açacağım size, diğerlerini siz keşfedin artık...;)
2000 yılında Fransada Sacré-Cœur Bazilikası önündeydi sanırım...Uzaktan gördüğüm Fransızca yazıyı bir Zenci Fransız vatandaşına tercüme ettirmiştim... Çat pat Fransızcam yetmemişti anlamay çünkü...
Şöyle diyormuş yazı :
İnsan bileğiyle,
mühendis aklıyla,
sanatçı nefesiyle yaratır...
Ben de bu güzel betimlemeye utanmadan ek yapmıştım : Sanatçı yaratırken kendi alevinde tükenen bir mumdur diye...:)
 
Aslında zaten resim - bizler pek tablo demeyiz kendilerine:)- zaten ressama aittir. Orada, bir satış dahi söz konusu değildir. Çünkü ressam çocuğunu satmaz aslında, onu bulundurma hakkının karşılığıdır ödenen bedel... Kanunlar da böyle der zaten... Bir ressam, resmini saçma olmamak kaydıyla bir mazeret göstererek sergilemek amaçlı satın aldığını düşünen kişiden talep edebilir ve alır da (geri vermek koşuluyla)... Sanırım yarattığı yapıtı kötü koşullarda saklanıyorsa mahkemeye bile başvurabilme hakkına sahiptır. Çünkü o artık ressamın değil toplumun ortak kültürüne ait bir ortak dil ve geçmişi simgeleyen bir "şey"dir.:)

Bu konuda son derecede haklısınız. Üstadım yalnız dikkatinizi çekerim ; şimdi düşünüyorum da , ben o söylemi bugün değil , daha 19-20 yaşındaki tecrübesiz , cahil ve cühela halimle etmişim. :) Acaba bugünkü o yaştaki yeni nesiller , bu kadar anti-materyalist düşüncede olabilirler mi çok merak ediyorum doğrusu.
Yani kısaca : Küçük resimler sanatseverlere ; büyük resimler parası olan sanatseverlere diyorum.:)
Güzel laf.....
 
Sevgili @Mehmet B. Uzunosmanoğlu, bugün çocuğu verdik duyguya bağladım biraz, kusura bakmayın...
Niye kusura bakayım ki. Sizi çok iyi anlıyorum. Boşandığım eşimi , bana verdiğinde kayın pederimin halet-i ruhiyesini hatırlattınız adeta. Eminim ki aynı duygudur.
Sevgili @Mehmet B. Uzunosmanoğlu, Ben de bu güzel betimlemeye utanmadan ek yapmıştım : Sanatçı yaratırken kendi alevinde tükenen bir mumdur diye...:)
Ben dünyadaki en zor şeyin ; yaratmak ve yaratıcılık olduğuna inanmışımdır hep. Dediğiniz gibi ; çoğu zaman kendi alevinde kendini tüketir. Zor iştir vesselam....
 
Bu konuda son derecede haklısınız. Üstadım yalnız dikkatinizi çekerim ; şimdi düşünüyorum da , ben o söylemi bugün değil , daha 19-20 yaşındaki tecrübesiz , cahil ve cühela halimle etmişim. :) Acaba bugünkü o yaştaki yeni nesiller , bu kadar anti-materyalist düşüncede olabilirler mi çok merak ediyorum doğrusu.

Güzel laf.....
Est.
Aslında "tablo" kelimesi hiç yanlış değil, ancak ressam tayfasına resmin çerçevecinin eline düşmüş ızdırap çeken halini anımsatıyor herhalde...:)
Sanırım, tablo deyice bir çeşit "meta" haline dönüşüyor ve resmimizi bu halde görmeyi pek benimseyemiyoruz galiba...
Yaşamınızın hiç bir çağında cahil olamayacak kadar farklı baktığınızı düşünüyorum... Zamane hiç bir şeye bu kadar derinlemesine kafa yormuyor ki!.. Pek fazla şansları da olamaz aslında, dünya fena halde materyalize oldu!.. Çağın gerçeği bu maalesef...
 
Niye kusura bakayım ki. Sizi çok iyi anlıyorum. Boşandığım eşimi , bana verdiğinde kayın pederimin halet-i ruhiyesini hatırlattınız adeta. Eminim ki aynı duygudur.

Ben dünyadaki en zor şeyin ; yaratmak ve yaratıcılık olduğuna inanmışımdır hep. Dediğiniz gibi ; çoğu zaman kendi alevinde kendini tüketir. Zor iştir vesselam....
Evet!..
Ama maalesef diyemeyeceğim : Aynı zamanda evreni elinizde tuttuğunuzu düşündüren bir duyguyu veriyor size... Kibre kapıldınız mı yandı gülüm keten helva!..
Kendini sanata adayan herkes eninde sonunda alçak gönüllü olmayı öğrenmek zorunda kalır... Çünkü, sanatın yalın gerçekliği sizden büyüktür, zaman içinde bunu anlamak zorunda kalıyor insan... Ne kadar eğilirseniz resim de o derece eğiliyor karşınızda... Resmi kontrol ettiğinizi düşünürken aslında onun sizi kontrol etmesine izin veriyor ve o tuval üzerinde kendi sanal gerçekliğinizi yaratıyorsunuz...
Ancak kurallar ve kanunlar var!... Kaçışı yok...
Su testisi su yolunda kırılır ya, işye öyle...
 
Uğur abi harikasın sen ya :)

Benim resmimi boyarken, lütfen yine bu ruh halinde ol. Başka ne isteyebilirim ki.

İyi ki varsın sen ya...
Sen de öylesin, harikasın Alicim...:)
Merak etme her şey yavaş yavaş şekilleniyor... Sürekli düşünüyorum... Tam netleşince hemen eskiz, çizim ve boya...
Caleidoscopic (concept inter-related) yaklaşımlı mor renk bazlı net ifadeli ama karmaşık (sofistike) bir tasarım çıkıyor neresinden baksam...
Son cümleni şöyle algılıyorum : Ben olmasam bilincim dimağım olmasa insan gerçekliği, aile, evren olur mu?
Sen olmasan, senin algılayışındaki ben olur muyum?:rolleyes:
Öyleyse, iyi ki hep beraber biz varız diyelim mi?:)
 
Sen de öylesin, harikasın Alicim...:)
Merak etme her şey yavaş yavaş şekilleniyor... Sürekli düşünüyorum... Tam netleşince hemen eskiz, çizim ve boya...
Caleidoscopic (concept inter-related) yaklaşımlı mor renk bazlı net ifadeli ama karmaşık (sofistike) bir tasarım çıkıyor neresinden baksam...
Son cümleni şöyle algılıyorum : Ben olmasam bilincim dimağım olmasa insan gerçekliği, aile, evren olur mu?
Sen olmasan, senin algılayışındaki ben olur muyum?:rolleyes:
Öyleyse, iyi ki hep beraber biz varız diyelim mi?:)
o zaman, " maddeyi var eden ve var ettiğini anlamlandırıp, algılayan ortak bilinç" iyi ki var diyelim. :)

peki abi, @devastator selçuk abiyle, @dingdongdaddy onur da iyi ki var mı??
 
Bu arada, iyi ki @hackeiommi Hakan da var...:)
Ama varlığıyla yokluğu belli olmuyor artık.
Yoksa Arap Faikler mi kaçırdı?
Aldı bir bilgisayar, unuttu bizleri...:eek:

Abi, onun ortamları çok başka ya. Aylardan beri, adamı çay manyağı zannediyordum. Adamla Her konuşmamızda, sürekli bir çay karıştırma sesi geliyor "tinnn, tin, tinn" diye. Meğersem adam hiç çay içmiyomuş bile. :bored:

Kırklara karışmış diyorlar @hackeiommi hakan abi için. :cautious:
 
Uğur Bey dostum,
Hatırlarsanız ; başka bir başlıkta size Yavuz Tanyeli'nin ( her ne kadar uzun zamandır görüşemesek de ) benim çok eski bir dostum olduğunu belirtmiştim.

Ben Yavuz'u kardeşi Serdar Tanyeli ( ki kendisi şu anda Türkiye'nin önde gelen reklam fotoğrafı sanatçılarından birisidir) vasıtası ile tanımıştım. Serdar benim üniversiteden sınıf arkadaşımdır.

Serdar'ın o zamanlar Anadoluhisarı'nda 3 katlı bir öğrenci bekar evi vardı. Evde Muzaffer Özdemir ile birlikte kalırlardı. Muzaffer (Muzo ) o zamanlar İTÜ'de okuyan bir öğrenci idi. ( Muzaffer biliyorsunuz Nuri Bilge Ceylan'ın ; Uzak , Mayıs Sıkıntısı ve Kasaba filimlerinde oyunculuk yapmıştır. 2012'de ise kendi filmini çekmiştir.) O evde ; özellikle soğuk kış gecelerinde, odun ile yanan ve kıpkırmızı olan sac sobanın başında , üçümüzün sinema ve fotoğraf sanatı üzerine yaptığı uzun sohbetleri hiç bir zaman unutamam.

İşte bahsettiğim bu evin salonunun duvarında iki adet orijinal yağlı boya tablo asılı idi. Biri Yavuz'un 40x50 ebatlarında tablosu , diğeri ise Yavuz'un/Serdar'ın dayıları olan rahmetli Orhan Peker'in Paris'te de sergilenmiş bulunan daha büyükçe bir tablosu. Her iki tablo da çok güzel tablolar idi.

Ben bu eve gidip geldikçe ; her nedense büyük usta Orhan Peker'in değil hep Yavuz'un tablosuna gözüm takılırdı. Gel zaman git zaman ; bir gün dayanamadım ve Yavuz'a , " Bu tabloyu bana sat " dedim. Yanılmıyorsam sene 1976 veya 1977 idi ve Yavuz bana o tabloyu 500 liraya satmıştı. Ben hiç pazarlık dahi etmemiştim. Esasında o gün için iyi para idi. Hatta hiç unutmam ona şunu söylemiştim :
"Bak kardeşim , ben her ne kadar bu tabloyu satın almış olsam da, bu tablo sonuçta senindir. Çünkü onu sen yarattın. Esas sahibi sensin ve yıllar sonra da olsa istediğin zaman bedelsiz olarak benden bu tabloyu geri alabilirsin "

Bu tablo Yavuz'un ressamlık hayatında sattığı ilk tablodur ve o günden beri benim evimde asılı durumdadır. Ama maalesef Yavuz'un imzası tabloda bulunmuyor.

Şimdi bu nostaljiyi yaptıktan sonra ; sizin 25x50'lik resimlerinize 500.-TL civarında bedel biçmeniz , bana günümüz koşullarında biraz az geldi açıkçası.
Bunlar çok güzel anılar dinlerken bile insan apayrı duygulara kapılıyor :) Uğur abinin bir mağduriyeti nelere kapı açtı :)
 
Geri
Üst